TR EN AR FA
 

Covid-19 Salgınının Hukuki Boyutu Hakkında Bilgi Notu

Çin’in Wuhan şehrinde görülmeye başlayan ve hızla yayılan Covid-19 (Korona virüs) hastalığı Türkiye’de de tespit edilmiş olup, virüsün görüldüğü insan sayısı ve yol açtığı ölümler hızla artmaktadır. Bu hastalık Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemik hastalık olarak ilan edilmiş, insandan insana kolayca, hızla ve sürekli bir şekilde bulaşmaktadır. Hastalık sebebiyle ülkemizdeki günlük yaşamı etkileyen fiili ve hukuki gelişmeler günlük olarak cereyan etmektedir. Bununla birlikte 26.03.2020 tarihi itibariyle mevcut hukuki durum hakkında siz müvekkillerimizi bilgilendirmek amacıyla işbu Bilgi Notu hazırlanmıştır. Bu çalışmada İş Hukuku, Kira Hukuku, Sözleşmeler Hukuku, Banka Kredileri ve Borçlanma, İcra-İflas Hukuku, Hukuki Süre ve Davalar ve bazı özel sektörler bakımından COVİD-19 salgın hastalığın hukuki etkileri irdelenecektir.

COVİD-19 SALGINININ İŞ HUKUKU YANSIMALARI

Bu hastalığın hızla yayılması ilk olarak işçi-işveren ilişkilerini akla getirmiştir. Günlük hayatın büyük bir bölümünün işyerlerinde ve işe gitmek üzere gerçekleştirilen ulaşım faaliyeti sırasında toplu taşıma araçlarında geçtiği düşünülünce, işçinin korunmasına yönelik ve işverenin hukuki yükümlülüklerine yönelik düzenlemeler gündeme gelmektedir. Siz danışanlarımızın da bu hususta karşı karşıya kalabileceğiniz durumlara ilişkin ve almanız gerekli olan tedbirlere ilişkin yol gösterici olması amacı ile işbu metni hazırlama gerekliliği duymuş bulunmaktayız.

İşverenin Alması Gereken Tedbirler

İşverenlerin iş yerinde yönetim yetkisinin vermiş olduğu geniş hakları yanı sıra aynı yetkiden kaynaklı birçok yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerin temeli Anayasa ve 4857 sayılı İş Kanunu kaynaklıdır. Anayasanın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra “yaşama hakkı” güvence altına alınmıştır. Bu yasal güvencenin uygulamada sağlanması amacı ile iş ve sosyal güvenlik mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir. Kamu düzeni düşüncesi ile oluşturulan işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuat hükümleri; işverenlere yalnızca mevzuat hükümleri ile sınırlı olmayıp ayrıca mevzuat hükümlerince öngörülmemesine karşın, alınması gerekli başka bir tedbir varsa bunların da tespiti zorunluluğu yüklemiştir.

İşçi-işveren arasındaki ilişkinin temel yasal dayanağı diyebileceğimiz 4857 sayılı İş Kanunu ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu getirmiş olduğu düzenlemeler ile işverenlere gerekli önlemleri herhangi bir sağlık sorunu yaşanmadan önce alma yükümlülüğü getirmiştir. Bu bakımdan bilindiği üzere İşverenin işçiye karşı olan sorumluluğu ücret ödeme ve eşit işlem yapma borcu ile sınırlı olmayıp, iş sağlığı ve güvenliğine dair önlemler alınması ve işçiye karşı bu şekilde gözetme ve koruma borcunu yerine getirmesi hususunu da yüklemektedir. İşveren, işçiyi koruma ve işçiye zarar verebilecek davranışlardan kaçınma borcu altındadır. İş Kanununun 77. Maddesi işverenlerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak ile yükümlü olduğunu açık bir şekilde düzenlemiştir.

Bu bakımdan insanlar arasında hızla yayılan Covid-19 virüsü neticesinde İşverenlerin de bu hususta gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alması yasal bir yükümlülüktür. İşveren tarafından bu hususta gerekli önlem alınmaması durumunda herhangi bir vakıanın siz danışanlarımızın işyerinde çalışan bir işçide görülmesi durumunda işveren olarak bu vakıanın “iş kazası” olarak değerlendirilmesi durumu ile karşı karşıya kalmanız muhtemeldir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Madde 4 işverenlerin, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu ve bu çerçevede alması gerekli önlemleri düzenlemiştir. Bahsedilen madde kapsamında işveren aşağıdaki önlemleri almak ile yükümlüdür;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapılması,

b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izlemek, denetlemek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak

c) Risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak

d) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne almak,

e) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri almak

Tüm bunların yanı sıra kanunda açıkça belirtildiği gibi işyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği hususunda sorumluluklarının olması, işveren açısından bu sorumlulukları kaldırmaz. İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.

Siz danışanlarımız bu hususta öncelikle işyeri bünyesinde İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu yer alanlar acele olarak toplanmalı ve alınacak önlemler ile atılacak adımların belirlenmesi gerekmektedir. Duruma ilişkin değerlendirme ve izlenecek yolların belirlenmesi ve bunun yanı sıra işyeri hekiminin de konu hakkındaki değerlendirmesi göz önünde tutularak bir yol izlenmelidir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca siz danışanlarımız belirmiş olduğunuz bu yol haritasına göre hareket etmenin yanı sıra işçilerin korona virüsü ile ilgili bilgilenmesini sağlamak bu hususta eğitim düzenlenmesi, el broşürleri hazırlanması gibi bilgilendirme çalışmaları yapma yükümlülüğü de bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra işyerinde alınacak önlemlerin başında muhakkak ki işçilerin çalışma ortamlarının ve ortak kullanım alanlarının hijyeninin sağlanması ve virüse karşı etkili bir işyeri dezenfeksiyonu yapmak gelmektedir. Çalışanlar için antiseptik el solüsyonu, kolonya ve işin niteliğine göre korona virüse karşı gerekli korumayı sağlayacak kişisel koruyucu donanımlar sağlanmalıdır (örneğin maske, eldiven, koruyucu gözlük). İşyeri düzenli olarak havalandırılmalıdır. İşçiler için yeterli miktarda tıbbi maske ve kâğıt mendil bulundurulmalıdır. İşyerinde düzenli olarak yürütülen temizlik faaliyetleri arttırılmalıdır. Bu süreç içerisinde işçiler tarafından sıklık ile temas edilen yüzeylerin temizliği ve dezenfektasyonu normal zaman göre arttırılmalıdır.

Halen bir takım yurtdışı noktalarına seyahatin mümkün olduğu ve henüz yurtiçi seyahat hakkında resmi bir karar alınmadığı da göz önünde bulundurularak, salgının had safhada dünya ve ülke çapında ilerlediği bu dönemde tüm yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerinin iptal edilmesi önemle tavsiye edilir. Özellikle varsa saha elamanlarınızın merkeze çekilmesinde fayda olacaktır. Zira yukarıda değinildiği gibi, çalışanların görev başında iken hastalığa yakalanması işverenin sorumluluğunu doğuracaktır. Bu noktada yurtiçi veya yurtdışı seyahatinden dönen çalışanlarınız varsa işyeri doktoruna veya sağlık kuruluşlarına gerekli test için yönlendirilmesi ve virüsün kuluçka süresi olan 14 gün boyunca karantina kuralını uygulayarak bu kişileri diğer çalışanlarınızdan izole etmeniz işyerinizdeki salgın riskini minimize etmek için son derece önemlidir. Bu işçiler bakımından sağlık raporu düzenlenmesi için işyeri hekiminiz ile iletişime geçmenizi tavsiye ederiz. Bunun yanı sıra her çalışanın bağışıklık sisteminin güçlü kalmasını temin etmek amacıyla çalışanlarınız arasında grip, nezle, ateş gibi belirtileri olanlar var ise bu çalışanların evlerinde kalması ve istirahat etmesi sağlanmalıdır.

Mümkün olan durumlarda işveren üzerindeki riski minimize etmek amacıyla uzaktan çalışma sistemi uygulanmalı ve bu konuda çalışanlara bilgi verilmelidir. Şirket içerisinde zorunlu durumlar bulunmadıkça toplantı yapılmamalıdır. Zorunlu toplantılar için mümkün ise video konferans yöntemi kullanılması tavsiye edilir. Toplu taşıma kullanan çalışanlar için mümkün ise servis araçları sağlanarak maruz kaldıkları ve işyeri içerisinde yol açabilecekleri riskler minimize edilmelidir.

Yukarıda anılan önlemlerin İşveren açısından ek külfetler doğurmakta olduğu aşikârdır. Ancak söz konusu önlemlerin alınmaması halinde iş sözleşmelerinin işçiler tarafından haklı sebeple feshedilebilmesi gündeme gelebilecektir. Şöyle ki, işyerinizde bulunan ve işçinin sürekli yakından veya doğrudan buluşup görüştüğü işveren veya başka bir işçi yakalanır ise işçilerinizin haklı neden ile iş sözleşmesini derhal feshetme hakları doğacaktır. Zira işçinin iş sözleşmesini derhal feshetmesi hakkını düzenleyen İş Kanunu “Sağlık Sebepleri” başlıklı Madde 24/I hükmü uyarınca

a) iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı ve yaşayışı için tehlikeli olursa,

b) işçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa,

İşçi iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin haklı neden ile derhal feshedebilir. Bu şekilde iş sözleşmesinin işçi tarafından feshedilmesi durumunda işçinin kıdem ve ihbar dâhil olmak üzere tüm yasal haklarını talep hakkı olacağını önemle belirtmek isteriz.

Bunun yanı sıra, işyerinde salgın hastalık bakımından gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmaması işçiye İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında çalışmaktan kaçınma hakkı dahi verebilecektir. Bu durumda işçi hem işe gelmeyecek hem de kanunen ücret talep etme hakkına sahip olacaktır. Salgın döneminde çalışmasına ara vermeyen işyerleri bakımından yazılı olarak ücretli izin talebi alınmayan veya devamsızlık yapan işçiler bakımından salgın sırasında tutulacak tutanak veya benzeri işveren işlemleri sebebiyle salgından sonra İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca işverenlerin karşı talep ve dava ile karşılaşmaları muhtemel görünmektedir.

İşverenin Ücret Ödeme Borcu

Bir diğer önemli ve akla gelen husus siz danışanlarımızın işveren olarak işçilere karşı ücret ödeme borcunuz ve işçilerin işverene karşı iş görme borcunun salgın zamanında farklı ihtimaller dâhilinde nasıl ele alınacağıdır.

Korona virüs salgını sebebiyle işçilerin iş görme borcunu yerine getirememesi durumunda, salgının işverenlere olan etkisi İş Hukuku açısından zorlayıcı neden olarak değerlendirilmektedir. Zorlayıcı neden, işyerinde öngörülemeyen, kaçınılması mümkün bulunmayan, işverenin kusurunun bulunmadığı, dıştan gelen bir nedenle işin görülmesinin olanaksız hale gelmesi durumunu ifade eder. 4857 Sayılı İş Kanunu MAdde 40 hükmü işçinin iş görme borcunu zorlayıcı nedenler ile yerine getirememesi durumunda (örneğin kuaför, kafe gibi işyerlerinin İçişleri Bakanlığı Genelgesi ile tedbir amaçlı kapatılması, işçinin kronik hastalığı neticesinde sokağa çıkma yasağı kapsamında işe gelemeyecek olması vb) işverenin ücret ödeme yükümlülüğünü çalışamayan veya çalıştırılamayan işçiye bir haftaya kadar her gün için yarım ücret ödemesi şeklinde düzenlemiştir. İş Kanununda zorlayıcı neden olarak düzenlenmiş olan bu durumlarda siz danışanlarımızın ücret ödeme borcu 1 hafta süreyle ve yarı ücret tutarında ödeme yapmak şeklindedir. Bekleme süresi 1 haftayı geçer ise bu durumda iş sözleşmesinin askıya alındığı kabul edilecektir. Üretimin durma süresinin 1 haftayı aştığı durumda iş sözleşmesi askıya alınmış kabul edilir ve bu süre zarfı için işveren tarafından SGK primlerinin ödenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.

Telafi Çalışması

Korona virüs salgını nedeniyle normal çalışma sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması ya da işin tamamen durması durumları için işverenler işçiye telafi çalışması yaptırabilecektir. Zorunlu nedenlerle işin durmasından dolayı işveren, normalde 2 ay içinde çalışılmayan süreler için telafi çalışması yaptırabilirken, COVİD-19 salgını sebebiyle alınan ekonomik tedbirler kapsamında 26.03.2020 tarihinde Resmi Gazete Mükerrer Sayısında yayınlanan İş Kanunu Madde 64 değişikliği telafi çalışması süresi 4 aya çıkarılmış ve Cumhurbaşkanına bu süreyi iki katına kadar çıkarma yetkisi verilmiştir. Telafi çalışması yaptıracak olan işverenler Çalışma Süreleri Yönetmeliği uyarınca, bu çalışmanın hangi nedene dayandığını açık olarak işçiye bildirmeli ve bu telafi çalışmasının ne zaman başlayacağını, ne şekilde yaptırılacağını da bildirmek durumundadır. Telafi çalışmasından faydalanılmaya karar verilmesi durumunda işlerin askıya alındığı (işyerinin çalışmadığı) dönemde işçinin ücreti tam olarak ödenecek, ancak çalışmaya engel durumun sona ermesinden itibaren 4 aylık süre içerisinde işçiler telafi çalışması yapacaktır. Günlük 11 saati aşmamak koşuluyla bu telafi çalışma süresi için işçilere fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma ücreti ödenmeyecektir.

Kısa Çalışma Ödeneği

Korona virüs dolayısıyla alınacak önlemler kapsamında evde çalışma yapmanın mümkün olmadığı durumlarda çalışma süreleri düşürülerek kısa çalışma yapılabilir veya işyerinin çalışması zorunlu olarak (örneğin İçişleri Bakanlığı Genelgesi ile) tamamen durdurulmuş olabilir. Bu şekilde çalışmaları kısmen veya tamamen durdurulan işverenler Türkiye İş Kurumuna (“İŞKUR”) başvurarak Kısa Çalışma Ödeneğinden faydalanabilir. COVİD-19 salgını kapsamında devletin yürürlüğe koyduğu ekonomik teşviklerden belki de en önemlisi İŞKUR tarafından sağlanan Kısa Çalışma Ödeneğinin başvuru ve hak etme şartlarının kolaylaştırılması olmuştur.

Kısa Çalışma Ödeneği 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Ek Madde 2 Hükmünde düzenlenmiştir. Kısa Çalışma Ödeneği uygulaması bakımından “Zorlayıcı Sebepler”; işverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine imkân bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan dışsal etkilerden kaynaklanan dönemsel durumları ya da deprem, yangın, su baskını, heyelan, salgın hastalık, seferberlik gibi durumlar olarak tanımlanmaktadır.

Kısa Çalışma Ödeneği kapsamında İŞKUR tarafından işçilere kısa çalışma ödeneği ödenmesi ve Genel Sağlık Sigortası primleri ödenmesi hizmetleri sağlanmaktadır.

Bu kapsamında bir işyerinin Kısa Çalışma Ödeneğinden yararlanabilmesi için İşverenin genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki çalışma süresinin önemli ölçüde azaldığı veya durduğu yönünde İŞKUR’a başvuruda bulunması ve İşverenin talebinin İş Müfettişlerince yapılan uygunluk tespiti ve inceleme sonucu uygun bulunması gerekmektedir. Ancak sadece işyerinin zorlayıcı sebepten etkilendiğinin tespiti Kısa Çalışma Ödeneğinin sağlanması için yeterli değildir. Bu nokta işverenin İŞKUR’a bildirdiği ve Kısa Çalışma Ödeneği talep ettiği işçilerin listesi de ayrıca denetime tutulmakta ve destekten yararlanacak işçilerin de bireysel olarak bir takım koşulları sağlamış olması aranmaktadır. Özetlemek gerekirse işçinin kısa çalışmanın başladığı tarihte, çalışma süreleri ve prim ödeme şartlarını sağlamış olması gerekmektedir. Bu şartlarda Covid-19 salgını sebebiyle 26.03.2020 tarihinde Resmi Gazete Mükerrer sayısında yayınlanan 7226 sayılı “Torba Yasa” ile bir takım değişiklikler yapılmıştır. Bu bilgi notunda Kısa Çalışma Ödeneğinin salgın zamanında uygulanacak haline değinilmekle yetinilecektir.

İşverenin başvurudan yararlanmasını istediği her bir işçiyi ayrıca listelemesi gereken Kısa Çalışma Ödeneği başvurusundan işçinin bireysel olarak yararlanabilmesi için İşçinin kısa çalışmanın başladığı tarihten önceki son 60 gün hizmet akdine tabi olması ve son 3 yıl içinde en az 450 gün süreyle işsizlik sigortası primi ödemiş olması gerekmektedir. Bu koşulu taşımayanlar için 26.03.2020 tarihinde yayımlanan kanun değişikliği ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu Geçici Madde 23 hükmüne aşağıdaki ibare eklenmiştir: “Bu koşulu taşımayanlar kısa çalışma süresini geçmemek üzere son işsizlik ödeneği hak sahipliğinden kalan süre kadar kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaya devam eder.”

Zorlayıcı sebeplerle kısa çalışma yapılması durumunda ödemeler 1 haftalık süreden sonra başlar. Bahsi geçen 1 haftalık süre için işverenin yarım ücret ödeme yükümlülüğü devam edecektir.

Kısa Çalışma Ödeneğinin süresi 4447 sayılı Kanunun Ek Madde 2 hükmünde en fazla 3 ay olarak belirlenmiş olmak ile beraber bu süreyi 6 aya kadar uzatmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir. Buna karşılık salgın dönemi için kanuna özel olarak eklenen Geçici Madde 23 uyarınca “madde kapsamında yapılan başvuru tarihini 31/12/2020 tarihine kadar uzatmaya ve birinci fıkrada belirlenen günleri farklılaştırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.”

İşverenin Kısa Çalışma Ödeneği talebinde bulunmasından sonra iş müfettişleri yapılacak inceleme ile yukarıda yer alan esaslar çerçevesinde 60 gün içinde sonuçlandırılır ve başvuru uygun bulunur ise Kısa Çalışma Ödeneği, işçilere aylık olarak her ayın beşinde ödenir.

Ancak özellikle belirtmek isteriz ki 4447 sayılı Kanunun Geçici Madde 23 hükmü kapsamında salgın sebebiyle kısa çalışma uygulamasından yararlanabilmek için, işverenin kısa çalışma uygulanan dönemde 4857 sayılı İş Kanununu Madde 25/II hükmünde (ahlak ve iyiniyete aykırı davranış sebebiyle işveren tarafından haklı fesih) yer alan sebepler hariç olmak kaydıyla işçi çıkarmamış olması gerekmektedir. Dolayısıyla kısa çalışma döneminde işveren tarafından deneme süresi uyarınca dahi fesih yapılmamalıdır.

Ücretli İzin

Bilindiği üzere iş yerindeki kıdemi (deneme süresi dahil) bir senenin üzerinde olan işçilerin yıllık ücretli izin hakkı bulunmaktadır. İşverenler tarafından tedbir amaçlı olarak işyerindeki işlerin durdurulması veya minimize edilmesi amaçlanması halinde yıllık ücretli izin hakkı bulunan işçilere bu izinlerini kullandırmak mümkündür. Yerleşik yargı içtihatlarında da kabul gördüğü üzere, yıllık ücretli iznin yıl içerisinde işçiye ne zaman kullandırılacağı işverenin yönetim hakkı kapsamındadır. Dolayısıyla salgın döneminde işçilerin rızası aranmaksızın işçilere yıllık ücretli izinlerini kullandırmak mümkündür. Ancak bu noktada işverenlerin özellikle dikkat etmesi gereken husus, yıllık ücretli izin kullandırılan dönemde işçiden (uzaktan çalışma dahil) herhangi bir çalışma talep edilemeyeceğidir.

Ücretsiz İzin

Yukarıda yer alan hususlara ek olarak işveren ve işçi açısından kullanılabilecek bir diğer seçenek “ücretsiz izin” seçeneğidir. Ücretsiz izin sırasında işçinin iş akdi devam eder. İş Kanunu Madde 56 ve Madde 74’te yer alan düzenlemeler dışında ücretsiz izin tarafların rızası ile kullanılır. Dolayısıyla ücretsiz izne çıkarılacak işçilerin yazılı rızasının alınması büyük önem arz etmektedir. Ücretsiz izin teklif eden işveren bu teklifini işçiye yazılı olarak bildirecektir. İşçiye bu teklifi düşünmek için en az 6 gün süre verilmesi gerekmektedir. Bu sürenin neticesinde işçinin kabul etmesi halinde işçi ücretsiz izne ayrılabilir.

COVİD-19 SALGINININ KİRA HUKUKUNA YANSIMALARI

Covid-19 salgınının kira hukukuna etkisi salgının ülkemizde ilk görüldüğü tarihten itibaren yoğun tartışma konusu olmuş, özellikle Alışveriş Merkezleri nezdindeki işyerleri başta olmak üzere işyeri kiraları üzerindeki etkisi yoğun olarak tartışılmıştır. Salgın kapsamında alınan ekonomik tedbirlerden belki de gündelik hayatı etkileyecek en önemlilerinden biri 26.03.2020 tarihinde Resmi Gazetenin mükerrer sayısında yayınlanan 7226 sayılı “Torba Yasa”nın Geçici 2. Maddesidir. Bu madde uyarınca;

1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.”

Görüldüğü üzere işyerleri herhangi bir sektörel kısıtlama olmaksızın Haziran ayı sonuna kadar kira bedeli ödemekten adeta muaf tutulmuştur. Burada dikkat çeken bir husus, icra takiplerinin işbu bilgi notunda açıklandığı üzere Nisan sonuna kadar durdurulmuş olmasına karşın işyeri kira ödemelerinin Haziran sonuna ödenmemesinin yolunun açılmış olmasıdır.

İşyeri kiraları dışında kalan konut kiralarına ilişkin herhangi bir hukuki düzenlemenin olmaması ise, özellikle istihdamı salgın sebebiyle olumsuz etkilenen kiracılar bakımından endişe yaratmaya devam etmektedir. Konut kiraları bakımından kiracılar içinde bulundukları özel durumlar göz önüne alınarak kanunda yer alan genel hükümler çerçevesinde özellikle Mücbir Sebep, İfa İmkânsızlığı ve Aşırı İfa Güçlüğü hükümlerine başvurabilecektir. Konu hakkında daha detaylı bilgi için lütfen büromuzla iletişime geçmekten çekinmeyiniz.

COVİD-19SALGINININ SÖZLEŞMELER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Salgın süresinde danışanlarımız tarafından sıklıkla sorulan bir soru şudur: Korona Virüsü, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilememesi veya ifada gecikme gibi durumlarda Mücbir Sebep olarak ileri sürülebilir mi?

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2017/11-90 E. 2018/1259 K. Sayılı ve 27.06.2018 tarihli kararında Mücbir Sebep kavramını “Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.” olarak tanımlamıştır. Kararda görüldüğü üzere toplumdaki salgın hastalık hali Yargıtay tarafından mücbir sebep olarak değerlendirmiştir. Öte yandan, doktrinde hâkim görüş tarafından da salgın hastalıklar mücbir sebep olarak değerlendirilmektedir.

COVİD-19 salgınının birçok hukuk sistemi ve sözleşme nezdinde mücbir sebep olarak kabul edilebilme yeterliliği olsa da bu konuda henüz öngörülmüş bir hüküm veya içtihat bulunmamaktadır. Her ne kadar Hazine ve Maliye Bakanlığı bazı sektörlerin vergi yükümlülükleri bakımından mücbir sebep gerekçesi ile beyanname ve ödeme sürelerini uzatmış olsa da, Ticaret Bakanlığı ve Sanayi Teknoloji Bakanlıkları bu süreçte özellikle ithalat ve ihracat yaptıkları için yurtdışı firmalarına karşı uluslararası nitelikte sözleşmesel yükümlülük altındaki firmalara ama genel olarak bütün firmalara resmi Mücbir Sebep sertifikaları verilmesi hakkında bir açıklama yapmamıştır. Buna karşılık benzer durumdaki yabancı ülkelerin resmi makamları ise talep halinde bu belgelerin verileceği yönünde açıklamada bulunmuştur. Bu sebeple, mevcut durumda tüm değerlendirmeler olay temelli olarak yapılmalıdır.

Somut olayda durumun belirlenebilmesi için her bir sözleşme üzerinde sözleşmede force majeure (mücbir sebep) maddesi olup olmadığı, tarafların borcun yerine getirilmesini engelleyecek biçimde salgından etkilenip etkilenmediği, borcun niteliği ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak incelenmesi büyük önem teşkil etmektedir.

Eğer mevcut sözleşmede bir force majeure (mücbir sebep) maddesi varsa ve salgın hastalık/pandemi burada sayılmış ise veya bu maddeden salgın sürecinin olağan üstü hal sayıldığı çıkarımı yapılabiliyorsa, borcun yerine getirilmemesi/geç yerine getirilmesi mücbir sebep hükümlerinden yararlanabilecektir.

Bununla beraber, ülkeden alınan idari tedbirler kapsamında alınan idari kararlar doğrultusunda hareket edilmesi borcun yerine getirilmesini imkânsız hale getiriyor ise, (örneğin, iş yerini, kiralananı kapatmak, üretimi durdurmak, hizmeti sona erdirmek gibi) Türk Borçlar Kanunu Madde 136 hükmü kapsamında borcun imkânsızlığı ileri sürülebilecektir. (Bu noktada varsa sözleşmedeki mücbir sebep maddesinde yer alan “idari makam davranışı/kararı” hükmüne de başvurmak mümkündür)

Ancak aksi durumda, yani sözleşmede öngörülmüş açık bir hüküm yoksa veya alınan idari tedbirler kapsamında borç tamamen imkânsız hale gelmemiş ise, genel geçer bir uygulama olmadığı için somut olay üzerinde değerlendirme yapılmaksızın karar verilemez. Bu nedenle direkt olarak mücbir sebep iddiasında bulunmak ve ifadan kaçınmak, ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda hak kaybına sebep olabilecektir.

Belirsiz olarak tanımladığımız son halde en sağlıklı çözüm, sözleşmenin taraflarının sözleşmede belirtilen yazışma ve tebligat usullerine uyumlu bir şekilde karşı taraf ile müzakere edilip zararın minimize edilmesine yönelik uzlaşması olacaktır.Karşılıklı müzakerelerin sonuç doğurmaması veya borçlu aleyhine sonuçların önlenemez olması durumunda, Türk Borçlar Kanunu Madde 138 hükmüne göre taraflar Sulh Hukuk Hâkimliğine başvurarak sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep edebilir:

“Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”

Somut olayda bu madde hükmünün şartlarının oluşup oluşmadığı ilerideki süreçte tartışma konusu yapılacağından, hükmün uygulanmasını dışarıda bırakmamak için borcun ifası yapılacak ise mutlaka çekinceli olarak (ihtirazı kayıt ile) yapılması gerekmektedir. O halde, eğer yukarıda bahsedilen durumlar söz konusu değilse ve karşı tarafla yapılan müzakereler sonucu da uzlaşma sağlanamadıysa,borç ifa edilmeden veya ihtirazı kayıt ile ifa edilmesi sonrasında mahkemeye başvurarak sözleşmeye müdahale edilmesinin istenmesi kanuna en uygun yöntem olarak gözükmektedir.

COVİD-19 SALGINININ BANKA KREDİ BORÇLARINA ETKİSİ

Korona Virüs salgını sebebiyle Ekonomiye Destek Paketi kapsamında kredi borçlarının ertelenmesine Halkbank, Ziraat Bankası ve Vakıfbank gibi kamu bankalarının yanı sıra Denizbank, QNB Finansbank, İş Bankası gibi özel bankalar tarafından da destek verildi. Bankaların açıklamaları ışığında açıklanan destek paketleri şu şekildedir:

· HALKBANK

a) 24 Mart 2020 tarih ve 2283 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile birlikte TESKOMB’a bağlı bölge birliklerine ortak olan esnaf ve sanatkârların talep etmeleri halinde kullanmış oldukları kredilerin; Nisan, Mayıs ve Haziran 2020 aylarında vadeleri gelecek olan ana para ve faiz ödemeleri, ödeme vadelerinden itibaren 3 ay süreyle ve faizsiz ertelenebilecektir.

b) Bununla beraber, nakit akışı bozulduğu için ödeme sorunu yaşayan banka müşterilerine, 6 aya kadar ödemesiz dönemle kredilerini uygun vadeli yapılandırma imkânı sunulacaktır.

c) Personel maaşlarını Halkbank üzerinden ödeyen firmalara, istihdamlarını Şubat sonuna göre azaltmamaları şartıyla, gelecek 3 aylık dönem boyunca personel maaş gideri kadar ilave kredi limiti verilecektir.

d) Bankanın kredili müşterileri tarafından Halkbank üzerine keşide edilmiş çeklerin ödenmesi amacıyla, genel kredi limitleri artırılarak firmalara ilave nakit kredi limit tahsis edilecektir.

· VAKIFBANK

a) Vakıfbank tarafından yapılan açıklamaya göre 23 Mart 2020’den önce kullanılan Taksitli Bireysel Kredilerde (İhtiyaç Kredisi, OTO, Konut) taksit ödemeleri talep edilmesi halinde 3 ay sonraya ötelenebilecektir.

b) Bununla beraber, Ticari Kredilerde (Taksitli Kredi, Spot Kredi, Rotatif Kredi, Ek Hesap, Business Kredi Kartı) taksitler 3 ay sonrasına ötelenebilecektir. Öteleme sonucu vade uzatmadan kaynaklı oluşacak akdi faiz yeni ödeme planındaki taksitlere dağıtılacak olup, ayrıca Temerrüt/Gecikme Faizi alınmayacaktır.

· ZİRAAT BANKASI

a) Ticari ve bireysel müşterilerin talep etmeleri halinde 31.03.2020 tarihine kadar ödenmesi gereken taksit, kar payı ve anapara ödemelerinin 3 ay ötelenecektir.

b) Nakit akışı bozulan veya bozulması öngörülen ve buna bağlı ödeme sorunu yaşayabilecek müşterilerimizin mevcut finansmanlarının; 6 aya kadar ödemesiz dönem olmak üzere, dönemsel faaliyeti olan sektörlerde ise 12 aya kadar ilave süre tanınmak suretiyle, uygun vadeli yapılandırma uygulamalarının geliştirilmesi sağlanacaktır.

#covid-19

Yol Tarifi