TR EN AR FA
 
İnternet sitemizde yer alan yayınlar, düşünce yazıları niteliğinde olup yazarların ele aldıkları konu hakkındaki bireysel görüşlerini yansıtmaktadır; düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan bir Büro olarak her türlü fikre saygı ve dile getirilmelerinden memnuniyet duyuyoruz. Sitemizdeki yazı ve makalelerde yer alan bilgileri spesifik bir hukuki uyuşmazlığa uygulamadan önce mutlaka bir Avukata danışmanızı tavsiye ederiz.

Covid-19 Salgını ve Mesafeli Satış Sözleşmeleri

1. GİRİŞ

Küresel çapta hızla yayılan Covid-19 salgınının ülkemizde de giderek artan hızla yayılması ile birlikte belirli yaş grupları için sokağa çıkma yasağı uygulanmaya başlamıştır. Bu süreçte sokağa çıkma yasağına tabi kişilerin yanı sıra, yasak kapsamına dâhil olmayanların da toplum sağlığının korunmasına katkı sağlamak üzere zorunlu olmadıkça evden çıkmamaları konusunda hükümet tarafından uyarılar yapılmaktadır. Bu uyarıların hayata geçirilmesini sağlamak adına, Hükümet tarafından insanların sosyal faaliyetlerini azaltmak üzere pek çok önlem alınmaktadır. Dünya ve ülke genelinde yaşanan tüm bu gelişmeler ile toplumun alışveriş alışkanlıkları gözle görülür bir şekilde değişimler geçirmiştir.

Artık elektronik ticaret (“e- ticaret”) sitelerini kullanarak alışveriş yapmak, alışveriş için tercih edilen yöntemlerin başında gelmektedir. Nitekim birçok e-ticaret şirketlerinin hisse değerleri büyük oranlarda artmıştır. Satışı yapılan ürün kategorilerinde önemli bir değişkenlik olmakla beraber, ürün satışlarında son 30 günlük rakamlara bakarsak yüzde 25’lik bir artış görünmektedir. Sanal market satışları yüzde 60 oranında artmıştır.Özellikle hijyen ürünlerine talep ciddi şekilde artmıştır. Kolonya satışlarında yüzde 420, el dezenfektan satışlarında yüzde 178, sabun satışlarında yüzde 33, vitamin satışlarında yüzde 78 oranında artış yaşanmıştır.

E-ticaret alt yapı ve kargo şirketlerine hizmet veren SendCloud’un yayınladığı verilere göre salgın sonrası kargolar yüzde 26 artmıştır. Siparişlerde geçen yılın aynı zamanıyla karşılaştırıldığında yüzde 52 artış görünmektedir. Hijyen ve kişisel koruyucu ekipman satışları e-ticaret sitelerinin stoklarını zorlar duruma gelmiştir. Hatta devlet bu ürünlerin üretimi için meslek liselerini fabrika olarak kullanmaya başlamıştır. İnsanların evde kalmasıyla birliktehobi ürünleri satışları oldukça yükselmiş, özellikle puzzle satışları yüzde 65, kitap satışları ise yüzde 25 artış göstermiştir. Hal böyle olunca, e-ticaret sitelerine bu şekilde ilgi ve sipariş yoğunluğunun son hızla artması bu alandaki sorunları da beraberinde getirmektedir. İşbu çalışmamızda mesafeli satış sözleşmeleri kapsamında değerlendirilen e- ticaret sektöründe Covid-19 nedeniyle ortaya çıkan sorunları hukuki açıdan değerlendireceğiz.

2. TÜKETİCİLERİN ELEKTRONİK ORTAMDA KURDUKLARI MESAFELİ SÖZLEŞMELER VE “KABUL EDİYORUM” BUTONU HUKUKEN NE ANLAM İFADE EDER?

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK”)’ un 48. Maddesinin ilk fıkrasında mesafeli sözleşmeler tanımlanmaktadır. Bu madde uyarınca;

Mesafeli sözleşme, satıcı veya sağlayıcı ile tüketicinin eş zamanlı fiziksel varlığı olmaksızın, mal veya hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu ana kadar ve kurulduğu an da dâhil olmak üzere uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir.

Tanımdan da yola çıkarak mesafeli sözleşmeler en kaba tabiriyle; tarafların eş zamanlı olarak yüz yüze gelmeden kurdukları sözleşmelerin tümünü kapsar. Mesafeli sözleşmeler kanun koyucu tarafından içeriği oldukça sınırlandırılmış ve TKHK ile düzenleme bulmuş sözleşme tipleridir. Mesafeli sözleşmeler genel olarak tüketicinin, satıcı veya sağlayıcıdan talep ettiği hizmetin türüne göre isimlendirilir. Örneğin, bir elektronik ticaret sitesinden ürün satın alındığında alıcı ile satıcı arasında kurulan sözleşme “mesafeli satış sözleşmesi” olarak adlandırılır.

Elektronik ortamda kurulan mesafeli sözleşmelerde tüketiciye, sözleşme üzerinde herhangi bir ibare üzerinde değişiklik yapma hakkı tanınmaz ve tüketici “kabul ediyorum” butonuna basmadıkça taraflar arasında herhangi bir sözleşme kurulmaz. Bu suretle satıcı, tüketiciyi sözleşme kurabilmek için bu butona basmak zorunda bırakır. Çoğu zaman tüketiciler mesafeli sözleşmeleri okumadan “kabul etme” eğilimindedir. Bu durum kanun koyucu tarafından da dikkate alınarak mesafeli sözleşmeler bakımından, içeriği okumadan kabul eden tüketicinin korunması için birtakım koruyucu hükümlere kanunda yer verilmiştir. Örneğin, TKHK’nın 48. maddesinin 2. Fıkrası uyarınca;

Tüketici, mesafeli sözleşmeyi ya da buna karşılık gelen herhangi bir teklifi kabul etmeden önce ayrıntıları yönetmelikte belirlenen hususlarda ve siparişi onaylandığı takdirde ödeme yükümlülüğü altına gireceği konusunda açık ve anlaşılır şekilde satıcı veya sağlayıcı tarafından bilgilendirilir. Tüketicinin bilgilendirildiğine ilişkin ispat yükü satıcı veya sağlayıcıya aittir.

Bu madde ile satıcı veya sağlayıcıya bilgilendirme metninde yer alması veya almaması gereken hususlar yönetmelik ile belirtilmek suretiyle hareket kısıtlaması getirilmiştir. Ayrıca, tüketicinin bilgilendirilmesi yönünde ihtilaf çıkması halinde ispat yükü de satıcı veya sağlayıcı üzerinde bırakılmıştır.

Bu kapsamda kanun koyucu tarafından sözleşmenin güçsüz tarafı konumunda olan tüketiciyi korumak adına mesafeli sözleşmelere; tüketici borcunu yerine getirmediğinde orantısız bir yaptırıma uğramasını öngören kayıtlar, satıcı veya sağlayıcı borcunu ifa etmediği halde tüketiciyi haksız yere sorumluluk altına sokan kayıtlar, satıcı veya sağlayıcının sözleşmeyi nedensiz yere feshedebileceğine dair kayıtlar, satıcı veya sağlayıcının bir fiili ile tüketiciyi zarara uğratmasına rağmen sorumlu olmadığına ilişkin kayıtlar, satıcı veya sağlayıcı tarafından sözleşmenin koşullarının değiştirilebileceğine ilişkin kayıtlar, konulması yasaklanmıştır. TKHK ve TBK hükümleri çerçevesinde, bu türde kayıtlar hem geçersizlik yaptırımı ile karşılaşacak hem de TKHK ‘nın 77. maddesi uyarınca bu kayıtları kullanan kişiler hakkında idari para cezasına hükmedilecektir.

Her ne kadar tüketici, TKHK ile korunmakta olsa da, sözleşmelerin tüketiciler tarafından dikkatle okunması gerekir. Örneğin, e-ticaret sitesinden bir ürün satın alan tüketici, ürünü cayma hakkı kapsamında iade edebilmesi için, sözleşmede bir kargo firması belirtilmişse, o firma aracılığı ile ürünü satıcı şirkete göndermesi gerekir. Cayma hakkına konu olan ürünü, sözleşmede belirtilen kargo firması dışında başka bir fima ile göndermesi, tüketicinin iade masraflarını ödemekle yükümlü olmasına sebep olabilir. Özellikle cayma hakkına ilişkin sözleşme maddelerine tüketicilerin dikkat etmesinde büyük fayda vardır.

3. COVİD-19 SEBEBİYLE BAZI ÜRÜNLERE TALEBİN ARTMASIYLA FAHİŞ FİYAT ARTIŞLARININ YAPILMASININ SATICILAR BAKIMINDAN BİR YAPTIRIMI VAR MIDIR?

Tüketiciler için bu konuda işleyen bir şikâyet kanalı bulunmaktadır. Bu konu ile ilgili Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü’nün HFA-Bildirim şeklinde bir uygulaması bulunmaktadır.

Ayrıca 31.08.2018 tarihli ve 30521 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikile ilgili Yönetmeliğin “Haksız Ticari Uygulama Olarak Kabul Edilen Örnek Uygulamalar” başlıklı Ek’inin “A- Aldatıcı Ticari Uygulamalar” bölümüne “Girdi maliyeti ve döviz kuru artışı gibi fiyat değişimlerinden etkilenmemesine rağmen bu durumlardan etkileniyormuş gibi hareket ederek tüketiciye sunulan mal veya hizmetin satış fiyatında haklı bir gerekçe olmaksızın artış yapmak'' bendi eklenmiştir. Böylelikle satıcının haklı bir gerekçesi olmaksızın fahiş fiyat uygulaması yapması ciddi yaptırımlara bağlanmıştır.

Covid-19 salgınının hızla yayılmasıyla birlikte belli ürünlere yönelik ani şekilde fiyat artışlarının yaşanması Rekabet Kurulunu da harekete geçirmiştir. Özellikle yaş meyve ve sebze sektöründe ani fiyat artışları yaşanması, Rekabet Kurumu’nu etkin rekabet ortamını korumaya yönelik çalışmalara başlamaya sevk etmiştir. Rekabet Kurumu, 23 Mart 2020 tarihinde, COVID-19 salgınının sebep olduğu krizle birlikte özellikle yaş meyve ve sebze piyasalarında “fırsatçı bir yaklaşımla fahiş fiyat artışları” yapıldığını gözlemlediklerini belirten bir açıklama yayımlamıştır. Tüketicinin huzurunu korumak adına adil rekabet koşullarını bozan eylemlerin önüne geçmek amacıyla görevde bulunan ve bir bağımsız idari otorite olan Rekabet Kurulu, bu olumsuz süreci fırsata çevirerek gıda piyasasında rekabeti bozucu faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlar hakkında belirlenen en ağır idari para cezalarını uygulayacağını belirtmiştir. Nitekim Rekabet Kurulu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 40 ve devamı maddeleri uyarınca birçok işletmeye, bu kapsamda bir rekabet ihlalinde bulunup bulunmadığını belirlemek, bulundu ise idari para cezası uygulanmak üzere soruşturma başlatmıştır.

Ayrıca, Covid-19 salgınının ülke içerisinde hızla yayılması sonucu piyasada özellikle yaş meyve ve sebze ile kişisel koruyucu ekipman (maske, eldiven vb.) ürünlerinde fahiş fiyat artışlarının görülmesi, hükümeti de etkin rekabet ortamını korumak adına bir takım tedbirler almaya sevk etmiştir. Bu kapsamda TBMM’nin 16.04.2020 tarihli oturumunda 7244 sayılı Yeni Koronavirüs (Covıd-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kabul edilmiş olup, işbu kanun 17.04.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 7244 sayılı bu Kanun’un 14. Maddesi ile 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a “Fahiş fiyat artışı, stokçuluk ve Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulubaşlıklı Ek Madde-1 eklenmiştir. İşbu madde ile; üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artışı yasaklanmıştır. Maddenin 3. fıkrası ile, fahiş fiyat artışlarını denetlemek, yapılan şikayetleri incelemek ve gerektiği takdirde idari para cezaları kesmek üzere Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu kurulmuştur. Bu kapsamda artık tüketicinin fahiş fiyat artışları karşısında korunması bakımından daha güçlü adımlar atılmıştır.

4. COVİD-19 SALGINI İLE E- TİCARET SİTELERİNDE OLUŞAN SİPARİŞ YOĞUNLUĞU SEBEBİYLE ÜRÜNLERİN ZAMANINDA TÜKETİCİYE ULAŞTIRILMAMASI HALİNDE TÜKETİCİNİN SAHİP OLDUĞU HAKLAR NELERDİR?

İçinde bulunduğumuz salgın sürecinde, gerek belirli yaş gruplarına uygulanan sokağa çıkma yasağı, gerekse hükümetin evde kal çağrıları, insanların alışveriş alışkanlıklarının değişmesine sebep olmuştur. Bu kapsamda elektronik ortamda alışverişler müthiş bir hızla artmış ve tedarik sorunları gündeme gelmiştir. Hal böyle olunca, e-ticaret siteleri üzerinden verilen siparişlerin tüketiciye vaktinde ulaşamaması sorunları ortaya çıkmıştır. Bu başlık altında tüketicinin bu durumda sahip olacağı hakları değerlendireceğiz.

İlk olarak, mesafeli satış sözleşmesinde ürünün teslimi için satıcı veya sağlayıcı tarafından taahhüt edilmiş bir sürenin olup olmadığı incelenmelidir. E-ticaret satışları bakımından taahhüt edilen süre TKHK’nın 48. maddesinin 3. fıkrası ile her halükarda 30 günü geçemez. Bahsi geçen hüküm uyarınca;

Satıcı veya sağlayıcı, tüketicinin siparişinin kendisine ulaştığı andan itibaren taahhüt edilen süre içinde edimini yerine getirir. Mal satışlarında bu süre her hâlükârda otuz günü geçemez. Satıcı veya sağlayıcının bu süre içinde edimini yerine getirmemesi durumunda tüketici sözleşmeyi feshedebilir.”

İşbu hüküm uyarınca, sözleşme konusu ürün belirtilen sürede tüketiciye ulaştırılmadığında, tüketici sözleşmeyi feshedebilecek olup, fesih halinde satıcı satış bedelini tüketiciye 14 gün içinde faizi ile iade etmekle yükümlü kılınmıştır.

5. E-TİCARET ORTAMINDA TÜKETİCİ TARAFINDAN SİPARİŞ VERİLDİKTEN SONRA ÜRÜNÜN STOKLARDA BULUNMAMASI HALİNDE SATICININ TESLİM BORCU SONA ERER Mİ?

E-ticaret siteleri üzerinden sözleşme kurmak suretiyle siparişi verilmiş bir ürünün stokta bulunmadığı gibi bir gerekçe, satıcıyı ürünü teslim sorumluluğundan kurtarmayacaktır. Zira e-ticaret siteleri, sisteme yüklenen stok tükendiğinde otomatik olarak tükendi uyarısı vererek satışı engellemek üzerine kurulmaktadır. Dolayısıyla böyle bir gerekçe satıcıyı tüketiciye karşı olan teslim borcundan kurtarmayacağı gibi böyle bir davranış, satıcı aleyhine idari para cezasına da yol açabilecektir.

Hal böyle olmakla birlikte, Covid-19 salgını nedeniyle tüm arz-talep dengesinin alt üst olması ve belli başlı ürünlerin stoklarının talepleri karşılamaya yeterli olmaması sebebiyle, satıcının stoklarından tüketiciye sipariş edilen ürünü teslim edebilmesi mümkün değil ise artık burada imkânsızlıktan söz edilebilecektir. Borcun konusunu oluşturan edim özel niteliklerine göre ferden belirlenmiş ise, parça borcundan; borcun konusu ferden değil de sadece türü/cinsi/nev’isi belirtilmek suretiyle miktar olarak belirlenmiş ise tür borcundan söz edilir. Tür borcu ve parça borcu ayırımı borcun ifası ve imkânsızlaşması açısından önem taşır. Parça borçları imkânsızlaşırken, tür borçları o cins yeryüzünden tamamen yok olmadığı sürece genus non perit ilkesi, diğer bir deyişle nevi telef olmaz ilkesi gereğince imkânsızlaşmaz. Dolayısıyla tür borçlarının imkânsızlaşması kural olarak mümkün değildir. Tür borcunun söz konusu olduğu durumlarda koşulların oluşması halinde geçici ifa imkânsızlığı veya TBK’nin 138. Maddesi uyarınca aşırı ifa güçlüğü nedeniyle uyarlama gündeme gelebilecektir.

İmkânsızlık geçici nitelikte ise geçici imkânsızlık gündeme gelir. Geçici imkânsızlık hallerinde, kural olarak, halen ifası mümkün bir edimin yerine getirilmesinde gecikme, yani temerrüt söz konusudur. Böyle hallerde, borcun sözleşmenin gerektirdiği zamanda ifa edilmesi belli bir olgu tarafından engellenmekle birlikte, zamanla bu engel ortadan kalkmakta ve borç ifa edilebilir hale gelmektedir. Diğer bir deyişle, borç sona ermeyip yalnızca ifası ertelenmiştir. Covid-19 sebebiyle artan sipariş yoğunluğu karşısında stokların hızla tükenmesi sebebiyle ürünlerin tüketiciye ulaştırılamaması halinde geçici imkânsızlık hali oluşacaktır. Böyle bir durum üzerine satıcı, tüketiciye bu durumu üç gün içerisinde yazılı yolla (e-mail, kısa mesaj vb.) bildirmeli ve ürün için tüketicinin ödediği bedeli iade etmelidir.

6. COVİD-19 SALGINI SÜRECİNDE CAYMA HAKKININ KULLANILMASI HALİNDE MALIN İADESİ NASIL OLUR?

Mesafeli satış sözleşmelerinde cayma hakkı 6502 sayılı TKHK’nın 48. Maddesinin 4. fıkrasında düzenlenmiştir. İşbu fıkra uyarınca;

Tüketici, on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin sözleşmeden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmiş olması yeterlidir. Satıcı veya sağlayıcı, cayma hakkı konusunda tüketicinin bilgilendirildiğini ispat etmekle yükümlüdür. Tüketici, cayma hakkı konusunda gerektiği şekilde bilgilendirilmezse, cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı değildir. Her hâlükârda bu süre cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona erer. Tüketici, cayma hakkı süresi içinde malın mutat kullanımı sebebiyle meydana gelen değişiklik ve bozulmalardan sorumlu değildir.”

Bu hüküm ile tüketiciye, herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin on dört gün içerisinde sözleşmeden cayma hakkına tanınmıştır. Tüketiciye cayma hakkı tanınarak, tüketicinin sözleşmenin güçlü tarafı olan satıcıya karşı korunması hedeflenmiştir. Lakin tüketiciye bu koruma tanınırken satıcının menfaatlerine de tamamen sırt dönülmemiş, bu suretle tüketiciye bu hakkın kullanımı konusunda satıcı ve sağlayıcıyı da korumak adına on dört gün olmak üzere sınırlı bir süre tanınmıştır. Lakin fıkranın devamında, tüketicinin cayma hakkı konusunda bilgilendirilmemesi halinde, bu on dört günlük sürenin uygulanmayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca tüketiciye tanınan bu on dört günlük süre, sözleşmenin kurulması ile değil, malın teslimi ile başlayacaktır.

Her ne kadar TKHK ile tüketiciye herhangi bir açıklama yapmaksızın cayma hakkı tanınmışsa da, sözleşmelerin tüketiciler tarafından dikkatle okunması gerekir. Örneğin, e-ticaret sitesinden bir ürün satın alan tüketici, ürünü cayma hakkı kapsamında iade edebilmesi için, sözleşmede bir kargo firması belirtilmişse, o firma aracılığı ile ürünü satıcı şirkete göndermesi gerekir. Cayma hakkına konu olan ürünü, sözleşmede belirtilen kargo firması dışında başka bir firma ile göndermesi, tüketicinin iade masraflarını ödemekle yükümlü olmasına sebep olabilir. Veyahut bir ürün tamamen cayma hakkının kapsamı dışında olabilir. Gerçekten TKHK uyarınca tüketicinin özel isteklerine göre hazırlanan ürünlerin cayma hakkına konu olması mümkün değildir. Örneğin bir defterin, tüketicinin istekleri doğrultusunda verilen ölçülere göre hazırlanması ve yine tüketicinin isteği doğrultusunda dizayn edilmesi halinde artık bu defterin cayma hakkı kullanılarak iade dilmesi mümkün olmayacaktır. Aynı şekilde ambalajı açılmış gazete dergi gibi süreli yayınlarda da cayma hakkının kullanılması mümkün değildir. Lakin altını çizerek belirtmek gerekir ki sözleşme konusu ürünün bandının ya da ambalajının açılmış olması tek başına cayma hakkının kullanılamayacağı anlamına gelmeyecektir. Fakat niteliği gereği ürünün ambalajının veya bandının açılması o üründen beklenen faydayı kullanılamayacak hale getiriyorsa cayma hakkı kapsamında iadesi mümkün olmayacaktır. Örneğin ürünün ambalajının açılmış olması sağlık ve hijyen açısından o üründen beklenen faydayı sağlamayacaksa artık cayma hakkının kullanılması mümkün olmayacaktır. Hijyen ürünleri, diş macunu, diş fırçası, sabun, roll-on deodorant gibi kişisel bakım ürünleri bu kapsamda değerlendirilebilir.

Covid-19 salgınının sebep olduğu bu olumsuz süreç içerisinde cayma hakkının kullanımını değerlendirecek olursak, özellikle kargo firmalarının olağan dönemde olduklarından çok daha yoğun şekilde çalışmaları veya salgın sebebiyle bazı şubelerini kapatmaları tüketicinin cayma hakkını kullanarak ürünü iade etmesini güçleştirmektedir. Ya da, tüketici salgın dolayısıyla sokağa çıkmak istemediğinden cayma hakkını kanunla gösterilen sürede kullanamaması gündeme gelebilir. Aynı keza, haftanın belli günlerinde uygulanan sokağa çıkma yasakları neticesinde tüketici on dört gün içerisinde ürünü iade edemeyebilir.

Kanunda cayma hakkı için öngörülen bu sürenin, tüketicinin zorlayıcı sebeplerle konutundan ayrılamaması halinde ne olacağı konusunda tüketicilere yönelik alınmış müstakil bir karar bulunmamakla birlikte, hukukta sürelerin durdurulmasına ilişkin alınmış kararlar mevcuttur. 25.03.2020 tarihinde TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaşan ve 26.03.2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1 maddesi ile yargıda her türlü süre durdurulmuştur. Geçici Madde 1 uyarınca;

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;

a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesi halinde Cumhurbaşkanı durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar Resmî Gazete’de yayımlanır.

TKHK ile tüketiciye tanınan cayma hakkı, hak düşürücü süreye tabi olup, bu kapsamda yukarıda bahsi geçen Geçici maddede sayılan sürelerden biridir. Nitekim, kanun “bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin süreler” diyerek herhangi bir ayrıma gitmeksizin genelleme yapmış olup, bu kapsamda her türlü sürenin durduğunu hükme bağlamıştır. Dolayısıyla bizim görüşümüze göre, 7226 sayılı kanun uyarınca, TKHK’da düzenlenen cayma hakkına ilişkin süreler, 13/03/2020 tarihinden 30/04/2020 tarihine kadar durmuş olup, Cumhurbaşkanı tarafından durma süresi uzatılmadığı takdirde, cayma hakkına ilişkin süreler 31/04/2020 tarihinde kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır.

Nitekim tüketicinin içerisinde bulunduğu bu gibi durumlarda kanun ile kendisine tanınmış olan cayma hakkını kullanmak istemesine rağmen zorlayıcı sebeplerle kullanamaması cayma hakkından feragat anlamına gelemez. Bu sebeple bizim görüşümüze göre, 7226 sayılı kanun ile salgın sürecinde hak kayıplarını önlemek adına yargıda durdurulan sürelere cayma hakkı süreleri de dâhildir. Zira bu sürelerin her şeye rağmen işlemeye devam ettiğini kabul etmek, tüketici açısından oldukça adaletsiz sonuçların doğmasına sebebiyet verecektir. Ayrıca, 10/04/2020 tarihli Resmi Gazete’de Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği’ne geçici madde eklenerek Covid-19 nedeni ile Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru süreleri de durdurulmuştur. 10/04/2020 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan geçici madde ile Tüketici Hakem Heyetlerine başvuru süreleri geçmişe etkili olarak, 13/03/2020 tarihi itibariyle durmuş olup, süreler 30/04/2020 tarihinde kaldığı yerden yeniden işlemeye başlayacaktır.

Açıklanan nedenlerle tüketiciye TKHK ile tanınan cayma hakkına ilişkin sürelerin, olası hak kayıplarını önlemek adına, 13/03/2020 tarihinden 30/04/2020 tarihine kadar durduğu kabul edilmelidir.

7. SONUÇ

Dünya genelinde hızla yayılan Covid-19 salgınının ülkemizde de giderek artan hızla yayılması, her türlü alanda etkisini gösterdiği gibi mesafeli satış sözleşmeleri de salgının olumsuz etkilerinden nasibini almıştır. Dünya ve ülke genelinde yaşanan tüm bu gelişmeler, toplumun alışveriş alışkanlıklarının gözle görülür bir şekilde değişmesine neden olmuştur. Nitekim konutlarından gerek yasaklar sebebiyle gerekse kişisel tedbirleri sonucu ayrılamayan tüketiciler, çareyi elektronik ticaret sitelerini kullanarak ihtiyaçları olan ürünleri almakta bulmuşlardır. Bu doğrultuda, e-ticaret sitelerine ilgi ve sipariş yoğunluğunun son hızla artması bu alandaki sorunları da beraberinde getirmektedir. İşbu çalışmamızda, e-ticaret şirketleri ile mesafeli satış sözleşmeleri akdeden tüketicinin salgın süresince karşılaşabileceği durumları hukuki açıdan değerlendirmiş bulunmaktayız.


Saygılarımızla,

ESİS HUKUK BÜROSU


#covid-19
Yol Tarifi